Berlin’deki Müze Projesi Sonrası Notlar

Nisan ayının ilk günlerinde, mail kutumda Almanya'daki “Federal Almanya Kültür Vakfı (Kultur Stiftung des Bundes)’ndan gelen bir mail buldum...

Nisan ayının ilk günlerinde, mail kutumda Almanya’daki “Federal Almanya Kültür Vakfı (Kultur Stiftung des Bundes)’ndan gelen bir mail buldum. 2012 senesinde Berlin’deki Hamburger Bahnhof Çağdaş Sanat Müzesi’nde gençlerle yaptığım projeden dolayı bana yeniden geri döndüklerini belirtip; bu defa Berlin ve Almanya çapındaki tüm müzelerde uygulanabilecek yeni konseptler geliştirmek istediklerini, onlarla çalışmak isteyip istemediğimi soruyorlardı. Geliştirmek istedikleri yeni projenin soruları ise şöyleydi: Müzeleri çocuklar ve gençler için nasıl daha ilgi çekici yerler haline getirebiliriz? Müzelerde sergilenen eserlerin çocuklar ve gençlerin yaşamları ve gerçeklikleri ile bağlantısı nedir ve bunu projeler aracılığı ile nasıl ortaya çıkartabiliriz?


Bu proje, tiyatro pedagogu ve hikaye anlatıcısı olarak elbette ki beni çok heyecanlandırdı. Fakat  görüşmelerimiz sürdükçe kafam karışmaya başladı. Anlaşılan bu proje fikrini öne atanlar içinde başlangıçta projenin çerçevesi çok net değildi. Anlamadığım bir şey vardı? Nasıl olacaktı bu? Belirtilen tarihler arasında Berlin’deki Bode müzesinde çocuklar ve gençlerle birlikte mi çalışacaktım? Bunun için İstanbul’dan bir konsept  geliştirerek mi gitmeliydim? Yoksa söz konusu olan başka bir format mıydı? Bir süre sorularım cevapsız kalsa da sonunda, bunun sanatçı ve bilimsel uzmanları bir araya getiren ve bu birliktelikten yeni fikirler ortaya çıkarmayı amaçlayan bir atölye çalışması olduğunu anladım. Ama çalışmanın ayrıntılarını henüz bilmiyordum ve rahatlamaya karar verdim. Nasılsa Berlin’e gidince geriye kalan ayrıntıları öğrenecektim 🙂

 

14, 15, 16 Mayıs tarihlerinde sekiz sanatçı ve uzman Berlin Bode müzesinde buluşacak, müzeden aldıkları ilhamdan yola çıkarak, disiplinler ve müzeler arası projeler geliştireceklerdi. Bu üç günlük buluşmada gruplar halinde veya tek tek çalışmak mümkündü. Üç gün boyunca çalıştıktan sonra,  geliştirdiğimiz konsepti ve sorularımızı yazılı olarak iletip projeyi sonlandıracaktık. Atölyenin gerçekleşmesine bir hafta kala katılımcılar da netleşdi. Almanya dışından ve Almanya’nın farklı şehirlerinden 8 farklı sanatçı ve bilim insanı bu atölyeye davet edilmişti. Bu isimler şöyleydi;

 

  • Claudia Ehgartner , MUMOK Yöneticisi / Müze Pedagogu, Viyana
  • Patrik Presch, Fotoğraf Sanatçısı, Almanya
  • Uta Plate, Tiyatro Pedagogu, Almanya
  • Claudia Hanfgarn, Dansçı/Dans Pedagogu, Almanya
  • Christopher Dell, Müzisyen/ Komponist, Almanya
  • Rabi Georges, Tiyatrocu/ Performans Sanatçısı, Dubai
  • Christine Gerbich, Sosyolog / Müze Pedagogu, Almanya

 

Ben Istanbul’daki işlerimden dolayı ancak son iki güne katılabilektim. 14 Mayıs akşamı Berlin’e indim. 6 yıllık Berlin ikametimden sonra yaklaşık bir yıldır artık Berlin’de yaşamıyorum ve bu şehre her geldiğimde, havaalanına ayak bastığım an içimden kocaman çığlıklar atıyorum, “BERLİN, ICH LIEBE DICH”, SENİ SEVİYORUM BERLİN” 🙂 Ve sanki oradan hiç gitmemişim gibi hissediyorum. 14 Mayıs akşamı da, havaalanına ayak basar basmaz, bu duygular ve ertesi sabah başlayacağım projenin heyecanı beni sardı.

 

1. GÜN

15 Mayıs sabahı, saat 10.00’da Bode Müzesi’nde olacak şekilde yola koyuldum. Hava güneşli, alışılmış, gri ve yağmurlu gökyüzü yok, güneş beni selamlıyor adeta. Benim için güzel bir başlangıç oldu bu. 

Berlin Bode Müzesi
Berlin Bode Müzesi

Çalışma odasına girdiğimde gülen yüzlere eşlik eden tereddütler görünce, ne yalan söyleyeyim rahatladım biraz. Demek ki, projede tam olarak ne yapacağını henüz anlamamış bir tek ben değildim 🙂 Kafalar karışık, sorular herkesin yüzünden okunuyor. Davetli sanatçılar, proje yöneticileri, müze müdürü, herkes merakla birbirine bakıyor, hem yeni yüzleri hem de süreci nasıl geçireceğimizi anlamaya çalışıyoruz.

Elbette ki bu kadar merak, bilinmezlikler ve sorulara (yani “kaosa”) önceden hazırlanılmış yol haritaları, ilk günkü (14.05.) çalışmadan çıkarılmış konular ve çalışma grupları (yani “düzen”) de eşlik ediyordu. Kahve eşliğinde geçirdiğimiz tanışma aşamasından sonra ilk gün neler yapıldığını, müzeyi gezerek hangi çalışma başlıklarının çıktığını ve kimin hangi grupta çalıştığını dinledim. İlk gün müze gezisi sırasında şu genel çalışma başlıkları belirlenmişti.

1. Günden Çalışma Notları
1. Günden Çalışma Notları

 

  1. Mekan
  2. Algılar? Neyi nasıl algılıyorum?
  3. Anlatılar / Hikayeler
  4. Çağdaş Karşılaşmalar
  5. Hareket / Performatif olan

 

Bu başlıkların hepsi beni heyecanlandırsa da birini seçmek zorundaydım ve elbetteki Anlatılar/Hikayeler grubuna dahil olmaya karar verdim. Grupta bir gün önce iki kişi varmış ve onlardan biri o gün hasta olduğu için gelememiş. Önceki günden bir tek sosyolog Christine Gerbich kalmış. Ben ve  müze yöneticisi Dr. Julien Chapuis bu grupta olmak istediğimizi belirttik ve üçlü yolculuğumuz başladı. Bir süre birlikte çalışacak, birlikte sorular soracak ve birlikte olası proje fikirleri üzerine düşünecektik. Sürecin sonunda herkes bilgisayarıyla baş başa kalacak ve kendi projesini üretecekti. Çalışmaya ilk olarak müzeyi gezmekle başladık. Dr. Julien Chapuis bize müzedeki en sevdiği eserleri gösterdi ve bu eserleri nasıl algıladığını ve onun için müzelerin neden önemli olduğunu anlattı. Ayrıca bay Chapuis müzeye gelen gençleri bazen kendisinin  gezdirdiğinden bahsetti. Bu gezilerinde onun için önemli olanın; gençlere kuru,kitabi bilgi aktarmak olmadığını söyledi. Onun için önemli olanın, müzedeki eserler yardımıyla  gençlerin algılarının değişmesi olduğunu belirtti.

 

Örneğin “Virgin and Child” eserini anlatırken; bu eserin ana temasının dönüşler olduğunu, Meryem Ananın bedeni hareket etmese de elbisesinin kıvrımları, saçlarının lülesi ve bebek İsa’nın saçlarının lülesine baktıkça otomatik olarak eserin etrafında dönmeye başladığımızı belirtti. Ve bu eserin sunduğu yakınlık, koruma duygusu. Gençler bu temaları fark edip, kendilerini eserin etkisine bıraktıklarında algıları zaten değişiyor ve buradan “değişmiş” olarak çıkıyorlar, diye devam etti. Ayrıca geliştirilecek yeni projelerde bu tarzda etkileri yaratabilmeyi çok istediğini belirtti.

Bode Müzesindeki VIRGIN and CHILD
Bode Müzesindeki VIRGIN and CHILD

 

Gezinin sonraki kısımlarında daha önce bir dans pedagogu ile yaptıkları bir projeden bahsetti. Projenin konusunun “Duygular” olduğunu söyledi. Gençler müzede gezip, eserlere dikkatlice bakmışlar ve eserlerin barındırdığı duyguları not edip, daha sonrada bu duyguları bedenleri ve yaptıkları maskelerle bir gösteriye dönüştürmüşler.

 

Dr. Julien Chapuis öyle iyi bir hikaye anlatıcısıydı ki, Donatello’nun bir eserinin yanında yine duygulardan bahsederken gözyaşlarıma hakim olamadım. Ağladığımı gören Christine’de göz yaşlarını tutamayınca, bay Chapuis omzuma, sanki bu gözlaşlarını anladığını ifade edercesine sessizce dokunuverdi. Bu karşılaşma sadece entelektüel düzeyde gerçekleşen bir karşılaşma değil, “insani” düzeyde, duyguların yoğun olduğu bir karşılaşma olmuştu. İşte bu benim geliştirmek istediğim projenin ilk tohumu oldu. “Ziyaretçiler, görünen eserin gizlediği duygulara nasıl ulaşabilirdi?”

 

Öğleden sonra, tüm ekip bir araya geldik ve proje hakkında yeniden konuşmaya başladık. Herkes, yavaş yavaş belirmeye başlamış olan ilk proje fikirlerinden bahsetti.Daha sonra; farklı liselerden gençlerin, okul müdürünün, farklı sanatçıların ve kültür sanat yöneticilerinin katıldığı world cafe aşamasına geçtik. Bu metodla birbirinden farklı bir çok kişi, bir masanın etrafında toplanıyor ve kolaylaştırıcı eşliğinde tartışılan konu ile ilgili farklı görüşler toplanıyor.  (http://kolektifbilinc.wordpress.com/ortak-akil/).

 

Aramıza sadece world cafe için katılmış kişilere, “Müzelerin daha çekici hale getirmek için ne yapmalıyız?, Ne olursa müzeleri ziyaret etmek istersiniz?” gibi sorular sorarak, gençlerin perspektifini anlamaya çalıştık. Aldığımız cevaplardan bazıları şöyleydi;

Lise öğrencileri;

  • Müzede yaşı ilerlemiş, asık suraklı insanlar çalışıyorlar. Bizim gibi gençleri de çalışma ekibine alsalar nasıl olurdu?
  • Bode Müzesinin girişi çok sıkıcı, burası nasıl daha atraktif hale getirilebilinir?
  • Müzelerin yaşadığımız çağ ile bağı nasıl kurulabilinir?
  • Müzelerde bizim de katılabileceğimiz; film, tiyatro, dans, anlatı vs. etkinleri tasarlanabilir mi?
  • Müze duvarları neden daha renkli değil?
  • Okuldaki dersleri, özellikle de tarih dersini müzelerde yapabilir miyiz?
  • Neden hep müzelerde sessiz olmak zorundayız? Haftanın belirli günlerinde müzelerde istediğimiz gibi gürültü yapsak nasıl olur?:)
  • Müzelerde eserleri sergilenen sanatçıların, o zamanlar nasıl yaşadığını anlatan belgeseller olsa, nasıl olurdu?

 

Okul müdürü ise world cafede şu soruları sordu;

 

  • Okullardaki kimi dersleri ( sanat, tiyatro vs.) müzelerde yapabilir miyiz?
  • Genellikle biz, okullar olarak müzelere geliyoruz. Neden müze çalışanları da okula gelip, bize kendilerini anlatmıyorlar?
  • Okulda müze nasıl olurdu?
  • Daha misafirperver bir karşılama olabilir miydi?
World Cafe notları
World Cafe notları

Worl Cafe’de cesurca sorular sorup, yeni fikirleri de not ettikten sonra, günün geri kalan kısmında kendi aramızda çalışmaya devam ettik. Oldukça yoğun geçen bir günün sonunda müzeden dışarıya çıktığımda sıcacık Berlin güneşi içimi ısıtmaya devam ediyordu. Akşam güneşinin altında, aklımda binbir düşünce saatlerce yürüdüm.

 

Müze önünde ben :)
Müze önünde ben 🙂

2. GÜN

 

Son gün her sanatçı çalışmaya nasıl devam edeceğine kendisi karar verdi. Ben ilk gün kaçırdığım Speed-Dating programını yapmak istedim. Geliştirdiğim ve üzerine çalışmaya başladığım proje fikri Bode Müzesi ve İslam Sanatları Müzesi arasında geçiyordu. Bunun için İslam sanatları müzesinin Kültür Pedagogu ile çalışmak istiyordum. İki gün boyunca Bode Müzesi hakkında çok şey duymuştum. Ama İslam Sanatları Müzesini henüz çok iyi tanımıyordum. Bu çalışmada müze ile ilgili merak ettiğim herşeyi sorabilecektim. Yaptığımız konuşma sonrası İslam Sanatları Müzesinin çok daha iyi tanıtım. Projemde yavaş yavaş ete kemiğe bürünmeye başladı. 2.günün geri kalan kısmında Bode Müzesini  tek başıma gezip, ilham kaynaklarımı teker teker fotoğraflayıp, notlar almaya başladım. Projem ve sorularım neredeyse son hailini almış gibiydi. Yine de kendime düşüncelerimin olgunlaşması için biraz daha zaman vermek istiyordum.

 

16 Mayıs Cuma öğleden sonra, üç günlük yoğun karşılaşma ve çalışma sonrası veda vakti gelmişti. Kapanış çemberinde proje fikrini ortaya atan vakıf çalışanları, bizlerden her ince ayrıntısı düşünülmüş, hazır konseptler istemediklerini; mümkünse vizyoner düşünüp aklımıza gelebilecek her türlü soruyu sorabileceğimizi söylediler.Öte yandan da; önereceğimiz somut, genel hatlarıyla yazılmış, yeni proje fikirlerini de beklediklerini belirttiler. Burada bir kez daha anladım ki, bu süreç onlar içinde oldukça deneysel bir süreçti ve gelebilecek her türlü yeni fikre açıktılar. Ben de hem sorularımı, eleştiri noktalarımı, önerilerimi hemde geliştirdiğim somut proje önerisini yazmaya karar verdim.

 

Proje sonrası 4 gün daha Berlin’de kaldım. Berlin sokaklarında gezdim, dostlarımla buluştum. Proje fikirlerimin olgunlaşması için kendime biraz zaman tanıdım. Daha sonra Josep Campell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” fikrinden yola çıkarak, disiplinler ve müzeler arası uygulanabilecek bir Hikaye Anlatıcılığı projesi geliştirdim. Şimdilerde proje fikirleri değerlendirme aşamasında. Büyük olasılıkla sonbaharda tekrar buluşup fikirleri geliştirmeye devam edeceğiz. Almanya’daki müzelerde önümüzdeki dönemlerde uygulanacak projelerin kaynağı bu üç günlük konsept geliştirme çalışması olacak.

 

Bu sürecin bana düşündürdüklerine gelince;

  •  Müzeler gibi kökleşmiş her kurumsal yapı yenilenmek, çağa ayak uydurmak istiyorlarsa herşeyden önce varlığı ve var olma biçimi üzerine cesurca sorular sorabilmelidir.
  • Bu sorgulama süreçlerinde, kurumun dışından davet edilmiş dış gözler sürecin daha verimli geçmesine yardımcı olabilirler.
  • Sanatçıların ve alanında uzman farklı bilim insanlarının bu tarz süreçlere dahil olması, çözüm önerilerini zenginleştirebilir.
  • Neden Türkiye’de sanatçılar, özellikle çağdaş sanatçılar müze, okul vb. gibi kurumlarla birlikte çalışmıyorlar?

 

BERLİN BODE MÜZESİNDE SERGİLENEN BAZI ESERLER

 

 

Müze önünde ben :)

Paylaşın:

Diğer Yazılar

Mesaj Yazın

Akademik Eğitimler

Berlin Sanat Üniversitesi

 Tiyatro Pedagojisi, Yüksek Lisans (M.A.)

İstanbul Üniversitesi

Veterinerlik Fakültesi, Lisans

İzmir Kız Lisesi

Lise Eğitimi

Sertifika Programları

Expressiv Arts Institute istanbul

Ruh Sağlığı, Eğitim ve Sosyal Değişim için Dışavurumcu Sanat Terapisi Programı

Varoluşçu Akademi

Temel Varoluşçu Analiz Eğitimi

Berlin Sanat Üniversitesi

Sanatsal Anlatım – Eğitimde ve Sanatta Hikâye Anlatıcılığı

Berlin Dock 11 Çağdaş Dans Okulu

Seneca Intensiv, Dans Pedagojisi Eğitimi

Berlin Tanztangente Çağdaş Dans Okulu

Hareket ve Okul, Dans Pedagojisi Eğitimi

İstanbul Oluşum Drama Enstitüsü

Yaratıcı Drama Liderlik Programı

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

Tiyatro Kursu

Atölyeler ve Diğer Eğitimlerden Seçkiler

ORFF Enstitüsü

Farklı Atölye Çalışmaları; İstanbul

  • Hareket, Dans, Müzikle Oyun ve Hareket Tasarımı için çeşitli objelerin ve oyuncakların kullanımı
  • Doğaçlama Dans ve Grup Oyunları
  • Hareket, Dans ve Ritim
  • Beden Perküsyonu ve Cajón Hareket ve Doğaçlama Dans ve Hareket
    Tiyatrosu

ÇATDAL

Çağdaş Türk Dansları Araştırma Laboratuvarı; İstanbul

  • Dansçı

ÇATI

Çağdaş Dansçılar Derneği; istanbul

Düzenli olarak katıldığım çeşitli dans eğitimleri: Modern Dans, Bale, Çağdaş Dans, Butoh, Kontakt Doğaçlama v.s.

TİYATRO MANGA

Tiyatro Eğitimi

Yaratıcı Süreçlerde Direnç

Yaratmak, var olanlar arasında yeni ilişkiler kurmak demek ve bu becerimizi hayatımızın her alanında kullanmamız icap ediyor. Sanatsal üretim yaparken, bir proje tasarlarken, bilimsel bir araştırma yaparken, bir eğitim tasarlarken, bir hayal kurarken…

 

Yaratma istencinin olduğu her yerde ise direnç fenomeni kendini gösterebiliyor. Her sanatçının çok yakından tanıdığı bu fenomen, yaratıcı süreci kesintiye uğratan bir deneyime dönüşebiliyor.

 

Yaratıcı süreçlerde ihmal edilen, bastırılan, yok sayılan direnç fenomenine yüzümüzü dönersek ve onunla oyuncu bir yaklaşımla temas edersek ne olur? Bundan yaratıcı sürecimiz nasıl etkilenir? Kendi deneyimlerimden ve birikimlerimden yola çıkarak tasarladığım atölyede bu soruların peşi sıra gidiyoruz.

 

Atölye, yaratıcı süreçlerinde direnç yaşayan herkese açık. Çalışmada katılımcıların oyunbaz bir tavırla kendi dirençleriyle temas etmeleri için yaratıcı alanlar açıyorum. Bunu yaparken Dışavurumcu Sanat Terapi temelli çalışmalar yapıyoruz ve kadim hikâyeler rehberimiz oluyor.

Bu atölyede 4 kişi ile çalışıyorum. Grup çalışması 15 saat sürüyor. Ayrıca her bir katılımcı ile 1,5 saatlik bireysel danışmanlık seansı yapıyorum.

Şifa Veren Masallar

Bu atölyede Şifa Veren Masallar kitabımdaki masalları anlatıyorum. Masal anlatımını izleyen yaratıcılık çalışmaları sayesinde kitabın kadın kahramanının yürüdüğü şifa yolundan yürüyoruz. Masallar ve sanat üretimi kendimizle temasımızı arttırırken, kadim anlatıların derin şifası bizde vücut buluyor.

 

Atölyeler 3 saat sürüyor ve katılımcı kısıtlaması olmadan online olarak çalışıyorum.

İçe Dönüş Yolculukları

Bu atölye serisini yol arkadaşım Roza Erdem ile hayal ettik ve hayata geçiriyoruz. Amacımız bir masaldan yola çıkarak, katılımcıları masalın tuttuğu aynada içsel bir yolculuğa çıkarmak. Kolaylaştırıcısı olduğum atölyelerde önce bir masal anlatıyorum. Akabinde masaldan ilhamla Dışavurumcu Sanat Terapisi temelli çalışmaların ve farklı yöntemlerin yardımıyla yaratıcı bir süreç yaşıyoruz. Katılımcılar kadim masallar ve yaratıcı pratikler yardımıyla kendileriyle daha fazla temas ediyorlar ve farkındalık ile başlayan şifa kapıları aralanıyor.

 

Atölyeler 2,5 saat sürüyor ve katılımcı kısıtlaması olmadan online olarak çalışıyoruz.

Masalın İncileri

Bu eğitimi hikâye anlatıcılığı alanında deneyimi olan anlatıcılar için tasarladım. Anlatıcılar bu eğitimde parmak izlerini anlattıkları hikâyeye nakşetmeyi öğreniyorlar. Bu sırada yaptığımız disiplinler arası sanat çalışmalarıyla yaratıcılık kaslarını güçlendiriyorlar. Anlatıcılar eğitimin sonunda kendilerini anlatacakları masala daha fazla katmayı öğreniyor ve kendilerine has anlatı tarzına daha fazla yaklaşmış oluyorlar.

 

Eğitim 12 saat sürüyor ve 12 kişiden oluşan bir grupla online olarak çalışıyorum.

Bedenin Anlattığı Hikâyeler

Bu eğitimi hikâye anlatıcılığı alanında deneyimi olan anlatıcılar için tasarladım. Eğitimde; Dışavurumcu Sanatlar Terapi temelli çalışmalar, Tiyatro ve Dans Pedagojisi yöntemlerini kullanarak beden, ses ve mekân farkındalığı çalışmaları yapıyoruz. Anlatıcının bedeniyle güçlü bağlar kurmasına, anlatacağı hikâyeye bağlanmasına ve hikâyenin bedenini yeniden tasarlamasına yardımcı oluyorum.

 

Eğitim 24 saat sürüyor ve 24 kişiden oluşan bir grupla online olarak çalışıyorum.

Hikâye Anlatıcısının Saf Bakışı

Bu eğitimi; anlatma sanatına ilgi duyan, içindeki anlatıcıyı uyandırmak isteyen ve kadim anlatı geleneğine dahil olmak isteyen herkes için tasarladım. Ancak kendisiyle bağı güçlü olan anlatıcıların zamansız kadim anlatılara zamanın elbisesini giydirebileceklerine inanıyorum. Bu sebeple eğitimde anlatıcı adaylarına bir yandan şifahi anlatı sanatının tekniklerini öğretirken bir yandan da kendileriyle kurdukları bağı güçlendirecek yaratıcı ve sanatsal pratikler için alan açıyorum.

 

Bu eğitim 36 saat sürüyor ve 24 kişiden oluşan gruplarla hem online hem de yüz yüze olarak çalışıyorum.

Güçlü Kadınların Masalları

Masallarda mevcudiyet gösteren kadınlar genel kanının aksine çok güçlüdür. Kadınların, farklı suretlerde karşımıza çıkan güçlerini en güzel masallar anlatır. Bu anlatı serisinde güçlü kadın kahramanların masallarını yeniden yorumlayarak anlatıyorum.

İki Dünya Arasında Aşk Masalları

Dinleyicisi ile 2015 yılında buluşmaya başlamış, yetişkinler için hazırladığım bir anlatı programıdır. Bu anlatıda denizler ile karalar, gökyüzü ile yeryüzü, müzik ile masal buluşur. Her masalda karşımıza aşk çıkar. Balina ile ağacın, denizler prensesi ile cesur balıkçının, kral ile gökyüzü prensesinin aşkıdır anlatılan. İki dünya bazen buluşur; bir olur. Bazen kavuşamaz; ayrılık doğar. 

 

Anlatıcı ve müzisyen; buluşan, kavuşamayan, birbirine özlem duyan İKİ DÜNYA’nın arasında kalır. Anlatılan kimin hikâyesidir, bunu kim bilebilir? 

 

Hikâye Anlatıcısı: Nazlı Çevik Azazi 

Müzisyen: Faysal Macit 

Anlatıcı Koçu: Senem Donatan 

İllüstrasyon & Afiş Tasarımı: Hande Ünver

Yaşayan Anlatılar

Bu program anlatı ve atölye deneyiminin harmanlandığı hibrit bir yapıdır. 2023’te Sakıp Sabancı Müzesi’nin, MÜZEDE SAHNE etkinliği kapsamında, Agnes Denes’in “Yaşayan Piramit” eserinden ilhamla hazırladığım bir programdan sonra aynı konsepti farklı sanat eserleriyle uygulama isteğimden doğdu Yaşayan Anlatılar.

 

Yaşayan Anlatılar; heykel, resim, illüstrasyon, fotoğraf gibi sergilenen bir eserin varlığına ihtiyaç duyar. İlham aldığı sanat eserine göre değişip, dönüşür. Her bir eserin varlığında bambaşka bir performans atölye yaratılır. Programda görsel sanatlar, kadim anlatılar ve Dışavurumcu Sanat Terapisi yaklaşımı bir araya gelerek dinleyici, katılımcılar eşsiz bir deneyim yaşatır. Dinleyici katılımcılar hem sanat eseriyle derin bağ kurar hem oyun oynayıp, yaratıcı süreci deneyimler hem de kadim anlatıları dinlerler. Tüm bu bileşenlerin yardımıyla içsel bir yolculuğa çıkarlar.

 

Süre: min 2, max 3 saat. Birlikte çalıştığım kurumun veya sanatçının konseptine ve sanat eserine göre değişiyor.

 

Yaşayan Anlatılar için müzeler, sanat galerileri, görsel sanatların herhangi bir dalında eser üreten sanatçılarla iş birliği yapıyorum.

Şirince Uluslararası Masallar Festivali

2013 yılında İzmir’in Şirince köyünde düzenlediğimiz uluslararası masal anlatıcılığı festivalinin sanat yönetmenliğini yaptım

Masalİstanbul

Masalİstanbul, İstanbul Küçükçekmece Belediyesi ve Seiba Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Merkezi iş birliği ile gerçekleşen uluslararası bir masal anlatıcılığı festivalidir. 2020 yılında başladığımız festivali her yıl düzenleniyoruz ve dünyanın dört bir yanından masal anlatıcılarını bir araya getiriyoruz. 7’den 77’ye herkes için masalların anlatıldığı ve farklı etkinliklerin yapıldığı festivalin sanat yönetmenliğini yapıyorum.

Bana Bir Masal Anlat Anne

Meslektaşım Selma Scheele ile tasarlayıp, uyguladığımız bu projede; Berlin Brunnen mahallesinde, farklı kültürlerden gelen kadınlara masal anlatıcılığı eğimi verdik. Kadınlar eğitimin ardından hem Brunnen mahalle evinde hem de okullarda çocuklara masallar anlattılar.

Kulak ver Bana /
Leih mir dein Ohr

Türkiye, Almanya ve İsviçre’deki gençleri buluşturan çok dilli hikâye anlatıcılığı projesinin hayalperestleri arasında ben de vardım. Almanya ve İsviçre’den meslektaşlarımla birlikte hayal edip uygulamasını yaptığımız projemizi 2014 yılında hayata geçirdik. Projede bir araya gelen gençler bir masalı farklı dillerde ve birlikte anlatma pratikleri yaptılar. Daha sonra masallarını farklı mekanlarda dinleyicilerle buluşturdular.

 

Proje ortakları; Anlat Bana Kültür Sanat ve Eğitim Derneği – Türkiye / TOJ – İsviçre / OUTREACH – Almanya

Hayallerin Gücü Adına

Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) için içerik tasarımını yaptığım bu projenin eğitim uygulamasını SEİBA ekibi olarak yaptık. QNB Finansbank’ın desteği ile hayata geçen projeyi 2018-2020 yılları arasında gerçekleştirdik. Proje kapsamında; Türkiye’nin farklı illerinden gelen üniversiteli gençlere yedi gün boyunca hikâye anlatma sanatı ve anlatı pedagojisi alanında eğitimler verdik. Gençler sürecin sonunda bulundukları illerdeki okullara gidip çocuklarla çalıştılar. Bu çalışmada çocukların hayal gücü kaslarını geliştiren altı haftalık programı uyguladılar ve sonunda çocuklar kendi masallarını yazdılar. Projenin danışmanlığını da ben yürüttüm.