Hikâye Anlatıcılığında Sözün Gücü – 2

Sevgili Masalcı, Diyorlar ki masal insan hayatını değiştirip dönüştürebilir. İnsana, yılanın eskimiş derisini bırakması gibi...

Sevgili Masalcı,

 

Diyorlar ki masal insan hayatını değiştirip dönüştürebilir. İnsana, yılanın eskimiş derisini bırakması gibi, eskimiş varoluşlarını atmasını öğretir. Yaşam yolculuğunda insana rehber olur. Diyorlar ki masal çölde yolunu kaybetmiş yolcular için kuzey yıldızıdır.

 

Peki ama bunu nasıl yapar masal? Bu gücünü nereden alır? Masal bu dönüşüme tek başına mı vesile olur? Ona yardım eden,  gücünü açığa çıkartan birileri var mıdır?

 

Masal “SÖZ” dür diyorlar… 

Kağıt üzerine hapsedilmiş kelimeler masal değildir. Masal yaşayan insanın ruhundan  kopup gelen sözün ta kendisidir. Ruh canlıdır, kendi kaynağına ulaşmak için her an değişip dönüşür. Denizlere ulaşmak için onca engeli aşan nehirler gibidir ruh. Hep geldiği yere gitme, çıktığı kaynağa geri dönme sevdası ile yanıp tutuşur. Masal da ruha kaynağına ulaşabilmesi için yol gösterendir. Öyleyse masal hem yolun kendisi hem yolun gösterenidir.

 

Masal “İMGE”dir, diyorlar…

İmgeler kısaca masalın resimleridir. Bu resimler sadece göz ile görülmez. Kulak ile duyulur, burun ile koklanır, deri ile dokunulur, dil ile tadılırlar. İmgeler duyuların dış dünyayı iç âlemin diline çevirirken kullandığı dildir. İmge ne ise  odur. Gösterdiği şeydir yani. Ne eksik ne fazlasıdır. Her masal imge yüklü resimli kitaplara benzer.

 

Masal “SİMGE” dir, diyorlar…

İmgeler aynı zamanda masalın içindeki simgelerdir. “Her simge bir imgedir.” (Metin Bobaroğlu) Simge kendini göstermez. Her daim kendinin dışındaki başka bir şeyi gösterir. Ancak o zaman simge (sembol, metafor) olur. Mesela bir elma simge olduğunda pazardan satın alıp yediğimiz elma değildir artık. O artık bilginin, bereketin, ilk günahın ve daha başka bir çok haikatin temsilidir. Simgeler elle tutulamayan, gözle görülemeyen, duyular aracılığı ile algılanamayan hakikatleri duyuların önüne getirirler. Çok anlamlıdır ve yoruma açıktırlar. İmge görünümündeki simge çokluğu birliğe çeker. Böylece bir çok hakikat bir simgede bedenlenmiş olur. Nasıl ki ruh bu dünyada var olmak için bedene ihtiyaç duyar. Bunun gibi soyut olan hakikatler de masalda bedenlenirler ve böylece duyuların önüne gelirler.

 

Masal ARKETİP’dir,  diyorlar…

Her arketip bir simgedir. Arkeler, İlkeler evrensel değerlerdir. Evrensel olan coğrafi konuma, tarihe, kültüre, insana göre değişmez. Bu evrensel ilkeler, arketipler insan ruhuna içrektir. Her ruh varlığının derinliklerine işlenmiş arketipler ile gelir bu dünyaya. Arketipler insan ruhunda “kollektif bilinçdışının” temsili olarak var olurlar. Arketipler kollektif olanın bireysel olandaki görünümüdür.

 

Ne çok şeymiş masal. Ne derin, ne hikmetli bir varoluş! 

Başlangıçta imgeler, simgeler, arketipler soyut kavramlardır (ki zaten kavram soyut olandır). Hayal alemlerinde yaşarlar. Görünmez âlemi mesken tutmuşturlardır.  Yaşadığımız dünyada fiziksel bir varlıkları yoktur onların. Ruhun bu dünyada var olmak için bedenlenmeye ihtiyaç duyması gibi simgeler aracılığı ile temsil edilen soyut hakikatler de bedenlenmek için fiziksel bir mekana ihtiyaç duyarlar. İşte bu mekan masalcının tüm varlığıdır. Beden ruhun evidir. Masalcı da masalın ikamet edeceği sarayı…

 

Masal bir “HAZİNE SANDIĞI” dır, diyorlar. 

Bu sandığın içinde bereketli tohumlar gizlidir. Her  bir imge, simge ve arketip kalbinde yepyeni  yaşamların potansiyellerini gizleyen bir tohumdur.

 

Masal “DÖNÜŞÜMDÜR” dür, diyorlar…

Bunun gerçek olabilmesi için önce masalcı hazine sandığını açmalı, sonra da sandığın içindeki hakikat tohumlarını büyük bir özenle kendi ruh topraklarına ekmelidir. Masalcı masalın gizli hazinelerini kendi ruhuna ekerken aklını, gönlünü ve duyularını kullanır. Bunlar masalcının aletleridir. Böylece masalcı masalı; aklen, kalben ve duyuları aracılığı ile masalı bilmeye başlar. Bilme yolculuğu bitince diller susar, bambaşka bir hakikatin kapısı açılır. Masalcı masalın kendisi olur. Bu aşamaya gelince masalcı susarken masal olur, bakarken masal gibi bakar,  konuşurken masalın dilinden konuşur.

 

Masalın hakikat tohumları ancak masalcının ruhunda can bulabilir. Tohum varlığındaki tüm güzellikleri masalcının ruhunda açığa çıkartınca bu kadim topraklar muhteşem bir çiçek bahçesine dönüşür. Böyle olunca masalcı değişir. Bunun için bir bahçıvanın sabrına, kudretine ve hikmetine ihtiyaç duyar masalcı. Masalcı hem bahçıvandır hem toprak hem çiçek hem de çiçeğin başkalarını cezbeden kokusu. Böyle olunca da masalcının dudaklarından dökülen SÖZ dinleyicisini değiştirip dönüştürür.

 

Anlattığı masalın taşıdığı hazineleri kendi benliğine katamamış, kendisi değişip dönüşmemiş masalcının sözü “hazmedilmemiş bir kelamdan” (İsmail Emre) öteye gidemez. Hazmı zor bu kelam masalcıyı dönüştüremediği için dinleyicisi üzerinde de etki bırakmaz.

 

Masal “AŞK” tır, diyorlar…

Masal ve masalcı birbirine aşık iki maşuktur. Seven ile sevilen birbirinin uzağında durur mu hiç? İç içe geçmek bir olmak hiç ayrılmamak isterler. Masal ve masalcı da böyle hemhal olmak, bir olmak için yanıp tutuşurlar. Masalın hakikatleri masalcının benliğinde çiçek açmaya başlayınca vuslat gerçekleşmiş olur. Bu vuslatın meyveleri masalcının tüm varlığında görünür olmaya başlar. Onun hali değişmiştir artık. Sözleri, bakışları, duruşu dinleyenine sunulan bereketli meyveler gibidir. Dinleyici bu bereketli meyveleri yemeye başladı mı o da dönüşmeye başlar.

 

Masal “SÖZ” dür diyorlar… (Başladığımız yere geri döndük şimdi.)

“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.” diyor Johanna İncilinde. Sözün Tanrının kelamı olabilmesi için masalcının ruhundan kopup gelmesi, onun halini taşıması gerekir. Söz ancak o zaman hakiki olur ve Tanrı’nın kelamını bize taşır.

 

Söz ve kelime arasında bir fark vardır. Örneğin ADALET kelimesi 6 harften oluşmuş bir simgedir. Bu kelimenin harflerinin şeklinden ötürü bir görselliği, ağızdan çıkınca da bir sesi vardır. Kelime dediğimizde bu görsellik ve sesi kast ederiz. Her kelime aynı zamanda bir simgedir. Tıpkı suyu taşıyan bir kap gibi. Kap kelime ise içindeki su kelimenin gösterdiği hakikattir. Kelimenin görüntüsü ve sesi onun fiziksel varlığı iken hakikati de onun içsel varlığıdır, özüdür. Adalet kelimesinin dış varlığından yukarıda bahsetmiştik. Peki onun iç varlığı neye benzer? Adalet kavramı insanda bedenlenince insanın hali nasıl değişir? Buna bağlı olarak toplumun yapısında neler gözlemlenir?

 

İnsan ancak kendi bireysel yaşamında adaleti tahsis edebilirse bu soyut kavram görünür olmaya, ete kemiğe bürünmeye başlar. Kanunların herkes için eşit derecede geçerli olduğu, barış ve huzurun egemen olduğu bir toplum bize göz kırpar. Böyle bir toplumda insanlar güven içinde yaşarlar. Mutlu olurlar. Başkalarının hakkını kendi hakları gibi korurlar. Topluluk olma bilinci gelişmiştir. Masalların bize en çok gösterdiği hakikatkerden birisi adalet olduğuna göre masalcı kendi yaşamında adaleti tahsis etmedikçe anlattığı masallarda adaletin önemine hakikatte nasıl vurgu yapabilir? Masalcı kendi yaşamında adil ise  o zaman ağzından çıkan adalet kavramı söz niteliğine bürünür. Çünkü o zaman masalcı bu kelimenin hem iç hem de dış varlığı ile temas kurmuştur. O sözün kendisi, ete kemiğe bürünmüş yaşayan örneği olmuştur. İşte bu söz dinleyenini değiştirip dönüştürme gücüne sahiptir.

 

Hülasa masalcı masalın taşıdığı hakikatker aracılığı ile değişip dönüştükçe, masalın özünü kendi benliğine kattıkça ruhunda açmış olan hakikat çiçekleri ile dinleyicisini de dönüştürebilir. Bunu yapamıyorsa hiç konuşmasa, hiç anlatmasa daha iyidir. Çünkü o suskunluk ham konuşmalardan daha bereketlidir.

 

Biz derdimizi anlatmak için onca laf kalabalığı ettik. Ama biliyoruz ki bu derdi hikâyeler kısa ve öz daha iyi anlatabilirler ve çok daha güçlü etkiler bırakabilirler. O zaman sözü bereketli Anadolu topraklarının yetiştirdiği en büyük kamil insanlardan birisi olan İsmail Emre’ye bırakalım da bize bir hikâye anlatsın;

 

 “-İmâm-ı Azam devrinde halkı salgın halde sıtma tutuyor. Doktorlar bir türlü hastalığın önünü alamıyorlar. Nihayet sebebini anlıyorlar; kavundan oluyormuş. Halka münadilerle “Ey ahali! Kavun yemeyin; sıtmayı yapan kavundur.” diye tehlikeyi ilân ediyorlar. Fakat kimse dinlemiyor. Nihayet İmâm-ı A’zam’ın nüfuzundan istifade etmek istiyorlar. Ona rica ediyorlar: “Siz va’z edin; halk sizin sözünüzü dinler” diyorlar. İmâm-ı A’zam düşünüyor, parmaklarıyla bir şeyler hesap ediyor: “bugünlerde va’z edemem. Ancak 23 gün sonra va’z ederim” diyor. Doktorlar şaşırıyorlar: “Niçin 23 gün sonra?” diyorlar. İmâm-ı A’zam şu cevabı veriyor: “Ben 17 gün evvel kavun yedim. Kavun vücutta 40 gün kalır. 40 gün sonra yenen kavundan vücutta eser kalmaz. Ben 23 gün daha beklemeliyim ki 17 gün evvel yediğim kavun vücudumdan çıksın. İşte o zaman söyleyeceğim sözü tutarlar. Benim kanımda kavun varken halka nasıl “kavun yemeyin” diyeyim…***

 

*** İsmail Emre’nin Tasavvufî Sohbetleri, 14 Temmuz 1952, Sayı 51  (http://www.ismailemre.net/sohbetler.asp?yazno=1&katno=6)

Paylaşın:

Diğer Yazılar

Mesaj Yazın

Akademik Eğitimler

Berlin Sanat Üniversitesi

 Tiyatro Pedagojisi, Yüksek Lisans (M.A.)

İstanbul Üniversitesi

Veterinerlik Fakültesi, Lisans

İzmir Kız Lisesi

Lise Eğitimi

Sertifika Programları

Expressiv Arts Institute istanbul

Ruh Sağlığı, Eğitim ve Sosyal Değişim için Dışavurumcu Sanat Terapisi Programı

Varoluşçu Akademi

Temel Varoluşçu Analiz Eğitimi

Berlin Sanat Üniversitesi

Sanatsal Anlatım – Eğitimde ve Sanatta Hikâye Anlatıcılığı

Berlin Dock 11 Çağdaş Dans Okulu

Seneca Intensiv, Dans Pedagojisi Eğitimi

Berlin Tanztangente Çağdaş Dans Okulu

Hareket ve Okul, Dans Pedagojisi Eğitimi

İstanbul Oluşum Drama Enstitüsü

Yaratıcı Drama Liderlik Programı

Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

Tiyatro Kursu

Atölyeler ve Diğer Eğitimlerden Seçkiler

ORFF Enstitüsü

Farklı Atölye Çalışmaları; İstanbul

  • Hareket, Dans, Müzikle Oyun ve Hareket Tasarımı için çeşitli objelerin ve oyuncakların kullanımı
  • Doğaçlama Dans ve Grup Oyunları
  • Hareket, Dans ve Ritim
  • Beden Perküsyonu ve Cajón Hareket ve Doğaçlama Dans ve Hareket
    Tiyatrosu

ÇATDAL

Çağdaş Türk Dansları Araştırma Laboratuvarı; İstanbul

  • Dansçı

ÇATI

Çağdaş Dansçılar Derneği; istanbul

Düzenli olarak katıldığım çeşitli dans eğitimleri: Modern Dans, Bale, Çağdaş Dans, Butoh, Kontakt Doğaçlama v.s.

TİYATRO MANGA

Tiyatro Eğitimi

Yaratıcı Süreçlerde Direnç

Yaratmak, var olanlar arasında yeni ilişkiler kurmak demek ve bu becerimizi hayatımızın her alanında kullanmamız icap ediyor. Sanatsal üretim yaparken, bir proje tasarlarken, bilimsel bir araştırma yaparken, bir eğitim tasarlarken, bir hayal kurarken…

 

Yaratma istencinin olduğu her yerde ise direnç fenomeni kendini gösterebiliyor. Her sanatçının çok yakından tanıdığı bu fenomen, yaratıcı süreci kesintiye uğratan bir deneyime dönüşebiliyor.

 

Yaratıcı süreçlerde ihmal edilen, bastırılan, yok sayılan direnç fenomenine yüzümüzü dönersek ve onunla oyuncu bir yaklaşımla temas edersek ne olur? Bundan yaratıcı sürecimiz nasıl etkilenir? Kendi deneyimlerimden ve birikimlerimden yola çıkarak tasarladığım atölyede bu soruların peşi sıra gidiyoruz.

 

Atölye, yaratıcı süreçlerinde direnç yaşayan herkese açık. Çalışmada katılımcıların oyunbaz bir tavırla kendi dirençleriyle temas etmeleri için yaratıcı alanlar açıyorum. Bunu yaparken Dışavurumcu Sanat Terapi temelli çalışmalar yapıyoruz ve kadim hikâyeler rehberimiz oluyor.

Bu atölyede 4 kişi ile çalışıyorum. Grup çalışması 15 saat sürüyor. Ayrıca her bir katılımcı ile 1,5 saatlik bireysel danışmanlık seansı yapıyorum.

Şifa Veren Masallar

Bu atölyede Şifa Veren Masallar kitabımdaki masalları anlatıyorum. Masal anlatımını izleyen yaratıcılık çalışmaları sayesinde kitabın kadın kahramanının yürüdüğü şifa yolundan yürüyoruz. Masallar ve sanat üretimi kendimizle temasımızı arttırırken, kadim anlatıların derin şifası bizde vücut buluyor.

 

Atölyeler 3 saat sürüyor ve katılımcı kısıtlaması olmadan online olarak çalışıyorum.

İçe Dönüş Yolculukları

Bu atölye serisini yol arkadaşım Roza Erdem ile hayal ettik ve hayata geçiriyoruz. Amacımız bir masaldan yola çıkarak, katılımcıları masalın tuttuğu aynada içsel bir yolculuğa çıkarmak. Kolaylaştırıcısı olduğum atölyelerde önce bir masal anlatıyorum. Akabinde masaldan ilhamla Dışavurumcu Sanat Terapisi temelli çalışmaların ve farklı yöntemlerin yardımıyla yaratıcı bir süreç yaşıyoruz. Katılımcılar kadim masallar ve yaratıcı pratikler yardımıyla kendileriyle daha fazla temas ediyorlar ve farkındalık ile başlayan şifa kapıları aralanıyor.

 

Atölyeler 2,5 saat sürüyor ve katılımcı kısıtlaması olmadan online olarak çalışıyoruz.

Masalın İncileri

Bu eğitimi hikâye anlatıcılığı alanında deneyimi olan anlatıcılar için tasarladım. Anlatıcılar bu eğitimde parmak izlerini anlattıkları hikâyeye nakşetmeyi öğreniyorlar. Bu sırada yaptığımız disiplinler arası sanat çalışmalarıyla yaratıcılık kaslarını güçlendiriyorlar. Anlatıcılar eğitimin sonunda kendilerini anlatacakları masala daha fazla katmayı öğreniyor ve kendilerine has anlatı tarzına daha fazla yaklaşmış oluyorlar.

 

Eğitim 12 saat sürüyor ve 12 kişiden oluşan bir grupla online olarak çalışıyorum.

Bedenin Anlattığı Hikâyeler

Bu eğitimi hikâye anlatıcılığı alanında deneyimi olan anlatıcılar için tasarladım. Eğitimde; Dışavurumcu Sanatlar Terapi temelli çalışmalar, Tiyatro ve Dans Pedagojisi yöntemlerini kullanarak beden, ses ve mekân farkındalığı çalışmaları yapıyoruz. Anlatıcının bedeniyle güçlü bağlar kurmasına, anlatacağı hikâyeye bağlanmasına ve hikâyenin bedenini yeniden tasarlamasına yardımcı oluyorum.

 

Eğitim 24 saat sürüyor ve 24 kişiden oluşan bir grupla online olarak çalışıyorum.

Hikâye Anlatıcısının Saf Bakışı

Bu eğitimi; anlatma sanatına ilgi duyan, içindeki anlatıcıyı uyandırmak isteyen ve kadim anlatı geleneğine dahil olmak isteyen herkes için tasarladım. Ancak kendisiyle bağı güçlü olan anlatıcıların zamansız kadim anlatılara zamanın elbisesini giydirebileceklerine inanıyorum. Bu sebeple eğitimde anlatıcı adaylarına bir yandan şifahi anlatı sanatının tekniklerini öğretirken bir yandan da kendileriyle kurdukları bağı güçlendirecek yaratıcı ve sanatsal pratikler için alan açıyorum.

 

Bu eğitim 36 saat sürüyor ve 24 kişiden oluşan gruplarla hem online hem de yüz yüze olarak çalışıyorum.

Güçlü Kadınların Masalları

Masallarda mevcudiyet gösteren kadınlar genel kanının aksine çok güçlüdür. Kadınların, farklı suretlerde karşımıza çıkan güçlerini en güzel masallar anlatır. Bu anlatı serisinde güçlü kadın kahramanların masallarını yeniden yorumlayarak anlatıyorum.

İki Dünya Arasında Aşk Masalları

Dinleyicisi ile 2015 yılında buluşmaya başlamış, yetişkinler için hazırladığım bir anlatı programıdır. Bu anlatıda denizler ile karalar, gökyüzü ile yeryüzü, müzik ile masal buluşur. Her masalda karşımıza aşk çıkar. Balina ile ağacın, denizler prensesi ile cesur balıkçının, kral ile gökyüzü prensesinin aşkıdır anlatılan. İki dünya bazen buluşur; bir olur. Bazen kavuşamaz; ayrılık doğar. 

 

Anlatıcı ve müzisyen; buluşan, kavuşamayan, birbirine özlem duyan İKİ DÜNYA’nın arasında kalır. Anlatılan kimin hikâyesidir, bunu kim bilebilir? 

 

Hikâye Anlatıcısı: Nazlı Çevik Azazi 

Müzisyen: Faysal Macit 

Anlatıcı Koçu: Senem Donatan 

İllüstrasyon & Afiş Tasarımı: Hande Ünver

Yaşayan Anlatılar

Bu program anlatı ve atölye deneyiminin harmanlandığı hibrit bir yapıdır. 2023’te Sakıp Sabancı Müzesi’nin, MÜZEDE SAHNE etkinliği kapsamında, Agnes Denes’in “Yaşayan Piramit” eserinden ilhamla hazırladığım bir programdan sonra aynı konsepti farklı sanat eserleriyle uygulama isteğimden doğdu Yaşayan Anlatılar.

 

Yaşayan Anlatılar; heykel, resim, illüstrasyon, fotoğraf gibi sergilenen bir eserin varlığına ihtiyaç duyar. İlham aldığı sanat eserine göre değişip, dönüşür. Her bir eserin varlığında bambaşka bir performans atölye yaratılır. Programda görsel sanatlar, kadim anlatılar ve Dışavurumcu Sanat Terapisi yaklaşımı bir araya gelerek dinleyici, katılımcılar eşsiz bir deneyim yaşatır. Dinleyici katılımcılar hem sanat eseriyle derin bağ kurar hem oyun oynayıp, yaratıcı süreci deneyimler hem de kadim anlatıları dinlerler. Tüm bu bileşenlerin yardımıyla içsel bir yolculuğa çıkarlar.

 

Süre: min 2, max 3 saat. Birlikte çalıştığım kurumun veya sanatçının konseptine ve sanat eserine göre değişiyor.

 

Yaşayan Anlatılar için müzeler, sanat galerileri, görsel sanatların herhangi bir dalında eser üreten sanatçılarla iş birliği yapıyorum.

Şirince Uluslararası Masallar Festivali

2013 yılında İzmir’in Şirince köyünde düzenlediğimiz uluslararası masal anlatıcılığı festivalinin sanat yönetmenliğini yaptım

Masalİstanbul

Masalİstanbul, İstanbul Küçükçekmece Belediyesi ve Seiba Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Merkezi iş birliği ile gerçekleşen uluslararası bir masal anlatıcılığı festivalidir. 2020 yılında başladığımız festivali her yıl düzenleniyoruz ve dünyanın dört bir yanından masal anlatıcılarını bir araya getiriyoruz. 7’den 77’ye herkes için masalların anlatıldığı ve farklı etkinliklerin yapıldığı festivalin sanat yönetmenliğini yapıyorum.

Bana Bir Masal Anlat Anne

Meslektaşım Selma Scheele ile tasarlayıp, uyguladığımız bu projede; Berlin Brunnen mahallesinde, farklı kültürlerden gelen kadınlara masal anlatıcılığı eğimi verdik. Kadınlar eğitimin ardından hem Brunnen mahalle evinde hem de okullarda çocuklara masallar anlattılar.

Kulak ver Bana /
Leih mir dein Ohr

Türkiye, Almanya ve İsviçre’deki gençleri buluşturan çok dilli hikâye anlatıcılığı projesinin hayalperestleri arasında ben de vardım. Almanya ve İsviçre’den meslektaşlarımla birlikte hayal edip uygulamasını yaptığımız projemizi 2014 yılında hayata geçirdik. Projede bir araya gelen gençler bir masalı farklı dillerde ve birlikte anlatma pratikleri yaptılar. Daha sonra masallarını farklı mekanlarda dinleyicilerle buluşturdular.

 

Proje ortakları; Anlat Bana Kültür Sanat ve Eğitim Derneği – Türkiye / TOJ – İsviçre / OUTREACH – Almanya

Hayallerin Gücü Adına

Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) için içerik tasarımını yaptığım bu projenin eğitim uygulamasını SEİBA ekibi olarak yaptık. QNB Finansbank’ın desteği ile hayata geçen projeyi 2018-2020 yılları arasında gerçekleştirdik. Proje kapsamında; Türkiye’nin farklı illerinden gelen üniversiteli gençlere yedi gün boyunca hikâye anlatma sanatı ve anlatı pedagojisi alanında eğitimler verdik. Gençler sürecin sonunda bulundukları illerdeki okullara gidip çocuklarla çalıştılar. Bu çalışmada çocukların hayal gücü kaslarını geliştiren altı haftalık programı uyguladılar ve sonunda çocuklar kendi masallarını yazdılar. Projenin danışmanlığını da ben yürüttüm.